9 Ocak 2008 Çarşamba

KUL ÖNCESİ DÖNEMDE AİLE

KUL ÖNCESİ DÖNEMDE AİLE

Toplumların sosyal, kültürel, ekonomik ve politik yapısını oluşturan özellikler eğitim yolu ile şekillenir. Nitelikli, sağlıklı ve istenilen davranışlara sahip bireylerin yetiştirilmesi için, eğitime küçük yaşlarda başlanılmasının gerekliliği tartışılmaz bir gerçektir. Çocuğun öğrenmesinin en yoğun olduğu, temel alışkanlıkların alındığı ve zihinsel yeteneklerinin hızlı bir biçimde gelişip biçimlendiği dönem 0-6 yaş dönemidir.

Bütün bunlar dikkate alındığında eğitimin ne denli önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. İşte okul öncesi dönemde verilen kaliteli eğitimin önemi de burada kendini göstermektedir. Bu nedenle, Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürlüğü üzerine düşen görevleri, ülke çocuklarının ve ailelerin menfaatleri doğrultusunda programlar geliştirerek, projeler hazırlayarak, eğitici materyaller geliştirerek ve periyodik olarak öğretmen eğitimi yaparak yerine getirmektedir.

Bilindiği gibi, insan yaşamının gelişiminde, en dikkat edilmesi gereken en kritik ve en ilginç dönem 0-6 yaşlar arasındaki okul öncesi dönemidir. Bu dönemde aile, birinci derecede önemli ve sorumludur. Ancak, tek başına yeterli değildir. Hem çocuk hem de ailenin bu dönemde gereksinimlerinin karşılanması, çocuklarının gelişimlerinin desteklenerek, yaşıtlarıyla bir arada olabilmelerinin sağlanması için oluşturulan sağlıklı bir ortama gereksinimleri vardır.

ANNE-BABA DAVRANIŞLARININ ÇOCUK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Çocuğun zeka ve kişilik gelişiminin temelinde annenin ve babanın davranışlarını buluyoruz. Onların tek tek kişilikleri, birbirlerine olan davranış ve tutumları ve çocuklarına gösterdikleri ilgi ve davranış biçimleri gerçekten çok önemlidir. Çocuğun zeka ve kişilik gelişiminde, özellikle anne ve baba davranışlarının büyük rolü vardır.

Bazı çocuk ileriki yaşamında tıpkı anne ve babası gibi davranır.

Bazı çocuk öyle zorlanmıştır ki, reaksiyon olarak, kendisine yöneltilen davranış ve eğitim tarzının tam tersini seçer. Doğru ya da yanlış olduğunu gözetmeden... İçinde birikmiş acı ve sorunlar nedeni ile...

Bazıları da, kendi anne ve baba davranışlarını bilinçli bir yorum süzgecinden geçirir ve en iyisini, en doğrusunu uygulamaya çalışır.

· �Benim doktor olmamı isterdi, annem... Olamadım... Bari oğlum doktor olsun. Bunu sağlamak zorundayım...�

YA DA

· �Okutmak için boşuna zorladılar beni... Zamanım boş yere harcandı. Ben çocuğumu okutmayacağım. Bir an önce hayata atılsın ve para kazansın.�

YA DA

· �Onun annesi ve babası olarak görevimizi seve seve yapacağız. Neye yeteneği varsa ve ne olmak isterse öyle olsun. Eğitmek, yetiştirmek, mutlu ve verimli olmasına yardım etmek en büyük görevimiz bizim...�

Bu ve benzeri davranışlara çok sık rastlamaktayız. Genellikle çocukların öğrenim ve eğitimlerinde anne ve babanın, idealleri büyük rol oynamaktadır. Çocuklarında adeta kendilerini gerçekleştirmek istemektedirler. Kişilik özellikleri tam gelişmemiş olan �BÜYÜK ÇOCUKLAR� dır bunlar... Kendi geçmişlerinden , kendi çocukluk sorunlarından sıyrılamamış olan büyük çocuklardır.

Çocuk hep inceler; bilir misiniz? Belli ederek ya da etmeyerek çocuk hep inceler. Ve zamanı gelince öyle bir konuşur ki şaşırır büyükler.

Okul öncesi dönemdeki çocuklara nasıl davranmak gerekir?


Onaylamalarınızın büyük ödül değeri taşıdığı ve öğretilerinizin şartsız bir bağlılıkla alındığı dönemdir. Bu dönemde;

Model olun.
Evdeki zararlı maddeleri tanıtın.
Hem kendi başına hem de bir başkasının vereceği ilaçları almamasını öğretin.
Karar verme alışkanlığını kazandırın.
Zararlı �yararlı yiyecekleri tanıtın.
Kendi bedenine � sağlığına dair girişimlerini övün.

Okul öncesi3-5 yaş grubu çocuklara aile yaşamına daha çok katılan bireyler gözüyle bakılmalıdır. Bu yaşta yemek alışkanlığının gelişmesinde aile primer rol üstlenir, çocuklar genelde aile içi bireyleri taklit ederek öğrenirler. Bu dönemde çocuk aile sofrasını bir taraftan dengeli beslenme modeli olarak, diğer taraftan ise aile büyüklerinin bir arada bulundukları keyifli bir sosyal olay olarak algılamalıdır.

Yemek sırasındaki çocuk davranışlarındaki olumsuzluklarda aşırı tepki, cezalandırma,aşırı beklenti içinde bulunma yemek zamanını çocuk için işkenceye çevirebilir. Çalışan anneler çocuklarını akşam yemeklerinin mutlu bir ortamda geçmesine özen gösterilmelidirler.

Yemek öncesi sakin yorucu olmayan bir oyun veya istirahat yemeğin keyifli geçmesini kolaylaştırır. Okul öncesi enerji gereksinmesi arttığı için bunun karşılanmasına özen gösterilmelidir. Bu yaşta televizyon ve oyun çok çekici oluşundan yemeğe ilgisizlik sık bir sorundur.

Ayrıca yemek seçme de sıktır, haftalarca hep aynı şeyleri yemek istenmesi nadir değildir. Bu dönemde çocuğun çikolata, şeker, pasta, kola gibi besleyici özelliği olmayan şeylere alışmamasına özen gösterilmeli. Yemek saatleri düzenli olmalı ve yemek arasında bu gibi besinlerin verilmesinden kaçınılmalıdır

KAYNAKLAR

1-www.yeniden.org.tr/yazılar/eğitici2

2-Epsilon Yayınları(OKUL ÖNCESİ ÇOCUK GELİŞİMİ)

3-www.hastarehberi.com/çocuk/çocuk9/ücbesyaşlarındakiçocuklardayemek

Dünyada ve Türkiye�de okul öncesi eğitim

Dünyada ve Türkiye�de okul öncesi eğitim

Okul öncesi ilgili bilgilerin ilk olarak Eski Yunan�da ortaya çıktığı bilinmektir.16-17 yy.da düşünürler bu dönemle ilgilenmeye başlamışlardır. Çocuk gelişimi konusunda ilk olarak çalışanlar ve okul öncesi eğitime öncülük edenler tıp doktorları ve sosyal reformcular olmuştur.

Ortaçağ Avrupa�sında çocuk 5 yaşına kadar yaşayabilmişse hayatının geri kalan kısmını garantilemiş sayılırdı. İnsan sağlığı ile uğraşan doktorlar çocuklarla uğraşmayı ve sağlıklarıyla ilgilenmeyi ebelere bırakmışlardı. Çünkü doktorlar ebelerle aynı statüde tutulmak istemiyorlardı. Ve 5 yaşından küçük bir çocuğa bir şey yapılamayacağını savunmaktaydılar.

18 yy.da bir tıp doktoru olan James Codagon çocukların bakımsızlıktan öldüklerini aksi takdirde çocukların yetişkinlere göre ateşli hastalıklara ve enfeksiyonlara karşı daha dayanıklı olduğunu savunuyordu. James Codagan daha çok annelere dönük, çocuk temizliği ve bakımı, beslenmesi konusunda bilgi veren çalışmalar yapmıştır.

1816 yılında Freidrich Wilhelm Froebel 3-6 yaş çocukları için çocukları için ilk anaokulunu kurmuştur. Froebel�e göre oyun çok önemlidir. Birey farklılıkları önemlidir. Oyunun en önemli eğitim vasıtası olduğunu belirten ilk pedagogdur.

19 yy gibi yakın zamana kadar çocuklar bugünkünden daha az bakım görmekteydi. Bunun göstergesi de çocukların işçi olarak çalıştırılmaları, ekonomik koşullar, bebek ölümleridir.

20 yy. de ise ökol öncesi dönemin gelişim özellikleri ve eğitim ihtiyaçları bakımından farklı bir dönem olduğu kabul edilmiştir. Yapılan çeşitli alıştırmalarla 0-6 yaş arasının çocukların geleceğini belirlemedeki etkisinin önemli olduğu kabul edilmiştir. Bu da özel resmi kişi ve kurumların bu alanla ilgili yatırımlar yapmasını sağlamıştır.

Türkiye�de ise okul öncesi eğitimin ortaya çıkışı özellikle kadınların çalışması ile olmuştur. Günümüzde bu gerçek devam etmektedir. Ayrıca çocukların oyun alanlarının daralması, arkadaşlarıyla birlikte olma imkanlarının azalması ve ailelerin bilinçlenmesiyle okul öncesi eğitime ilgi artmıştır.

Hiçbir ülkede tek tip bir program uygulanmamaktadır. Bazı programlar özellikle çocuğun eğitilmesini amaçlar, bazıları ise anne babayı eğitme yolu ile çocuğa ulaşmayı hedefler. Bir kısmı hem anne babayı hem de çocuğu birlikte eğitime almaktadır. Okul öncesi eğitim veren okullar ana okulları, ana sınıfları, gündüz bakım evleri, ilkokula hazırlık sınıfları adları altında görev yapmaktadır.

ÇEŞİTLİ ÜLKELERDE OKUL ÖNCESİ EĞİTİM

Almanya : Almanya�da anaokullarının amacı; çocuğu toplumun sorumlu bir üyesi olarak yetiştirmektir. Okul öncesi eğitim kurumları çocuğun ve ailenin ihtiyaçlarına göre hizmet etmektedir.

Avusturya: İlk kurumlar 19 yy.da Pestalozzi ve Froebel�in fikirlerine dayalı olarak kurulmuştur.Okul öncesi eğitimin amacı 3-6 yaş çocuklarının bütün alanlarda yani bedensel �bilişsel-duygusal ve sosyal gelişimini sağlamak ve anne baba eğitimini tamamlamaktır.

Belçika : Okul öncesi eğitim okulları ile sağlanır. Bu okullar isteğe bağlıdır, parasızdır. Çocukları en erken 2,5 yaşından itibaren kabul eder. Anaokulunda; toplum yaşamına hazırlık, zihinsel-fiziksel işbirliği, dil matematik, müzik etkinliklerine ağırlık verilir.

Danimarka: Okul eğitimin amacı, ilkokula hazırlamak değil, çocuklara güvenli ve uyarıcı bir ortam hazırlamaktır.

Fransa : Okul öncesi eğitim zorunlu değildir. Çocuklar ilkokul birinci sınıfa başlamadan önce 1-2 yıllık okul öncesi eğitimden geçerler. Okul öncesi eğitimin amacı; yetersiz koşullarda bulunan ve annesi çalışan çocukların ilkokula hazırlanmasını sağlamaktır.

Finlandiya : Okul öncesi eğitim zorunlu değildir. 5-6 yaşındaki çocuklar için gündüz bakım evleri şeklinde, nüfusun az olduğu yerlerde çok amaçlı ilköğretim okulları ile gerçekleşir.

İngiltere : Okul öncesi eğitim hizmeti için 3 sektör vardır. Resmi, gönüllü özel sektörler. Genelde resmi sektörler parasız, gönüllü ve özel sektörler ise yapılan hizmete ve ailenin imkanlarına göre ücretlidir. 3 ayrı bakanlık okul öncesi eğitimden sorumlu. Eğitim ve şi bulma bakanlığı, sağlık bakanlığı ve sosyal hizmetler bakanlığı.

İrlanda : 6 yaşından küçük olanlar 4-5 yaş sınıflarına devam ederler. Bu sınıflar genelde anaokulu binasında ve ilkokul müdürünün sorumluluğu altındadır. Bu sınıflarda İrlandaca, İngilizce, matematik, sosyal, çevresel eğitim, fen eğitimi, sanat eğitimi, beden sağlığı eğitimine ağırlık verilmiştir.

İspanya :Okul öncesi eğitimin amacı, çocuğun kişiliğinin ahenkli bir şekilde gelişmesidir. İsteğe bağlı olan bu eğitim 2 aşamada gerçekleşir. 2-3 yaş için çocuk bahçesi, 4-5 yaş için anaokulu.

İtalya : Okul öncesi kurumların sorumluluğu Eğitim Bakanlığına aittir. Anaokulları 3-6 yaşındaki çocukladır eğitimiyle ilgilenir.Bu kurumlar *Kiliseye bağlı anaokulları, *Özel anaokulları, * Belediyelerin resmi anaokulları * Devletin resmi anaokulları.

Portekiz : Okul öncesi eğitime ayrılan bütçe oldukça fazladır.Okul öncesi öncesi eğitim, eğitimin ilk kademesi olarak görülmektedir.

Yunanistan ; Özel bir öğretim metodu kullanılmamaktadır. Amaç, çocuklara okuma yazma öğretmekten ziyade okula ve sosyal çevreye hazırlamaktır. Okul öncesi eğitim kurumlarının sayısı oldukça azdır. Kurumlardaki başlıca etkinlikler; oyun, yaratıcı ve sosyal etkinliklerdir.

TV izlemenin yararları

TV izlemenin yararları

Bazı eğitimsel programların özellikle yetersiz çevresel koşullarda yaşayan çocuklar için yararlı olabileceği düşünülmektedir. Burada yine bu programların belli bir pedagojik sansürden geçmiş olması gerekliliği söz konusudur. Bunun yanı sıra çocukların gerçek hayatta karşılaşma fırsatı bulamadıkları doğa ve çevre ile ilgili bazı görüntüleri örneğin belgesel programlar aracılığı ile izlemeleri okul bilgisinin görsel bir malzemeyle eşleştirilmesi anlamında kalıcılık sağlamaktadır. Belgesel programlar hem çocukların ilgisini çekmekte hem de yeni bilgiler öğrenmek konusunda teşvik edici ve merak uyandırıcı olmaktadır.

Anne-babanın tavrı ne olmalı?

Sınırlandırma buradaki en temel prensiptir. Çocuğun zaman zaman dinlenmek ve eğlenmek için bir keyif aracı olarak kullanması durumunda televizyon etkili bir araçtır. Ancak çocuğu esir alan bir hale dönüştüğünde tamamıyla zarar verici olmaktadır. Öncelikle çocuğunuzun izlediği programların hangileri olduğunu bilmeli ve çocuğunuz için ne kadar yararlı ve gerekli olduğunu önce siz değerlendirmelisiniz.

TV dışı aktiviteler

Her yaş grubunun ilgisi ve becerisi farklı olmakla beraber tüm çocuklar anne-babalarıyla zaman geçirmekten keyif alırlar ve her türlü oyunu anne-babalarıyla oynayabilirler. Seçtikleri, tercih ettikleri oyun ve oyuncaklarla sizin de ilgilenmeniz, oyun kurmak ve o oyunun parçası olmak konusunda ona destek vermelisiniz. Çocukların hem ilgilerini çekebilecek hem de dikkat, algı, hafıza ve muhakeme gibi yeteneklerini geliştirebilecek, dil gelişimine yardımcı, yaratıcılığı destekleyen bir çok oyun mevcuttur. Çocuğunuzla yapacağınız aktiviteyi planlamadan önce onu çok iyi tanımalısınız. Bazen çocuklar hep benzer oyunları tercih ederler. Bu kolaylarına gelebilir. Bu durumda eğitimsel oyunlar ve materyaller satan mağazalara danışarak yaşına uygun yeni malzemelerle tanıştırabilirsiniz.

Ayrıca evde oluşturacağınız kağıt, karton, boya, hamur vb gibi bazı yaratıcı malzemelerle de çocuğunuzun ilgisini çekecek oyunlar hazırlayabilirsiniz. Bu tarz aktiviteler hem çocuğun duygularını ifade etmesi için bir araç olmakta hem de becerilerini geliştirmeye yardımcı olmaktadırlar. Çocuklar genellikle bu tarz oyunlardan keyif alırlar. Onlara serbestçe oynamaları konusunda fırsat verilmesi önemlidir. Bazen anne-babalar çocuklarının çok mükemmel şeyler yaratmalarını isteyebilirler. Örneğin yaptığı resimleri eleştirirler ve neden daha özenle yapmadığını sorabilirler. Bu tavır çocukların kendilerini yetersiz hissetmelerine neden olabilmekte ve bu tarz aktivitelerden kaçınmalarına neden olabilmektedir. Oysa televizyon izlemek bir performans gerektirmez. Bu durumda çocuk televizyon izlemeyi başka aktivitelere tercih edecektir.

Anne-Babalara öneriler

3 yaş civarında çocukların çizgi film, belgesel ve eğitimsel programları izlemeleri onların yaratıcılıklarını geliştirir ve hoşça vakit geçirmelerini sağlar. Ancak bu yaşlardan itibaren televizyon başında geçirecekleri vakit sınırlandırılmalıdır. Bebeklik çağlarından itibaren fazla televizyon izlettirilen çocukların özellikle iletişim ve konuşma becerilerinin gecikmesi riski oluşmaktadır.

Bazı çizgi filmlerin aşırı şiddet ve korku öğesi içerdikleri ve bu nedenle çocuklar üzerinde birçok olumsuz etkiye yol açtıkları bilinmektedir. Oyun çağı çocuğu henüz hayal ile gerçeği ayırt edemeyeceğinden şiddet ve saldırganlık içeren görüntülerden daha çok etkilenir. Bu nedenle çocuğunuzun izlediği çizgi filmlerin denetimini siz yapmalısınız.

Okula giden çocukların, dinlenme, yemek yeme, oyun oynama, uyku ve ders zamanları çıkarıldığında eğer vakitleri kalıyorsa televizyon seyretmelerine izin verilmelidir. Bu saat de genellikle derslerin bitmesinin ardından planlanmalıdır.

Çocukların günlük televizyon izlemeleri gereken saatler konusunda değişik görüşler olmakla beraber özellikle okul çocuklarının günde bir saatten fazla televizyon izlememeleri önerilmektedir

Çocuğun yaşına uygun programlar izlemesi sağlanmalıdır. Yetişkinler için hazırlanmış dizi, film, magazin türü programların mümkün olduğunca çocuklara izlettirilmemesi gerekmektedir.

Çocuklar genellikle evde yalnız hissettiklerinde ve uygun aktivite bulamadıklarında televizyonu tercih etmektedirler. Çocuğunuzun yaşına ve ilgi alanına uygun oyunlar bulup onunla oynayabilirseniz ve televizyon dışında birlikte eğlenebileceğiniz aktiviteler bulabilirseniz çocuğunuz televizyon izlemek yerine sizinle oynamayı tercih edecektir.

Günümüzde birçok çocuk için televizyon seyretmek neredeyse hayatın en önemli kısmıdır.

Televizyon için ayırdıkları süre uyku ve okula gitmek dışında herhangi başka bir aktiviteye ayırdıkları zamandan daha fazladır.

Ailelerin televizyon ve bilgisayar ile ilgili haklı endişeleri vardır

Yapılan bazı araştırma sonuçları bu kadar hareketli uyarıcılara fazla maruz kalan çocukların kitap, resim, yazı gibi hareketsiz uyarıcılara dikkat göstermekte zorlanabildiği yönündedir.

ÇOCUK VE BİLGİSAYAR

Yirminci yüzyılın önemli buluşlarından biri olan bilgisayar,insan yaşamında giderek önemli bir yer almaya başlamıştır.

Bilgisayarın çocuklar üzerindeki olumlu etkilerini kısaca şöyle özetlemek mümkündür.

Bilgisayar,kolaylığı nedeniyle küçük çocuklar arasında da yaygın şekilde kullanılabilinir, nöğrenmeyi eğlenceli kılar

Çocuğu merak ve rekabet duygusuyla cesaretlendirir.

Bilgisayar,çocuğun dikkatini yoğunlaştırmayı öğrenmesini sağlar.

Bilişsel gelişimine katkıda bulunur,planlama ve problem çözme yeteneğinin gelişmesine yardımcı olur.

Bilgisayar,yazma ve iletişim becerilerinin gelişmesine katkı sağlar.

BİLGİSAYARIN ZARARLARI

Televizyon programları ya da bilgisayar oyunları, özellikle tekrarlanan şiddet sahneleri nedeniyle çocuğun davranış ve tutumları üzerinde zarar verici olabilir.

Televizyon, bilgisayar ve şiddet arasındaki ilişki tartışmalı olsa da, birçok araştırmacının birleştiği konu; bazı çocukların kişilik ve yaşadığı şartlar nedeniyle şiddet öğelerinden diğer kişilere göre daha fazla etkilenebileceğidir.

Çizgi filmlerdeki bu temel öğenin bazen çok etkili olabileceği unutulmamalıdır.

Çocukların televizyon ve bilgisayarla çok vakit geçirmeleri yüzünden fiziksel egzersiz ya da sosyal aktivitelerden uzak kalırlar, düzensiz beslenirler.

Televizyon ya da bilgisayar oyunu içerik olarak nasıl olursa olsun, çocuklar bunlara çok vakit ayırdıklarında onlar için daha yararlı olabilecek aktiviteleri yapamazlar.

ANA-BABA NE YAPABİLİR?

Televizyonun geniş anlamda uyarıcı ve eğitsel bir yönü varken, bilgisayarda oyun oynamak da el-göz koordinasyonunu ve uzaysal yetenekleri geliştirir. Hepimizin rahatlamaya ihtiyacı vardır.

Önemli olan bu aktiviteler için ne kadar zaman ayrılacağı ve çocukların sosyal, duygusal ve fiziksel gelişimleri için gerekli diğer fırsatları engellememesidir.

Başka bir deyişle anahtar dengeyi tutturmaktadır

KAYNAKLAR

Okul öncesi eğitim HALUK YAVUZER 2004-İSTANBUL
AKARCALI, Sezer,� Televizyon ve Şiddet�, Yeni Türkiye, Eylül-Ekim 1996, sayı 11, yıl 2, 553-560

AY, Taner, Rock ve Şiddet, İ.B. İstanbul, Korsan Yayıncılık, 1994, s.106 AZİZ, Aysel, �Radyo ve Televizyon Yasal Düzenlemeler� , No:1, Ankara, 1995

ÇOCUK VE TELEVİZYON

ÇOCUK VE TELEVİZYON

Televizyon çocukların ilk aylardan itibaren ilgisini çeken bir araçtır.Birkaç aylık bebekler bile bu renkli, hareketli ve sesli görüntüyle ilgilenirler, görme alanları içinde takip edebilirler. Bebekler büyüyüp özellikle müziğe ilgi duymaya başladıkça müzik eşliğinde verilen görsel olarak vurgulanan görüntülere daha fazla ilgi duymaya başlarlar.

Televizyonda söz ve görüntü bir arada verildiği için çocuklar çok kolay etkilenirler. İyi seçilmiş programlar izlettirildiğinde çocukların bilgisini, hayal gücünü artırabilir. İlk yıllarda özellikle reklamlar bebeklerin ve çocukların ilgisini daha fazla çeker. Müzik kanalları da aynı şekilde müzik-ritm ve renkli görüntülerin eşlik ettiği klipler nedeniyle ilgi çekici olur. Bu dönemde fazla televizyon karşısında tutulan çocukların televizyon izleme alışkanlıklarının gelişmeye başladığı bilinmektedir. Özellikle de çocuğa rahat yemek yedirmek veya onun sakince oturmasını sağlamak amaçlı olarak televizyon seyretmeye teşvik edilen çocukların okul yıllarında da sürdürecekleri şekilde televizyon izleme alışkanlığı gelişmektedir. Ayrıca anne-babası çok televizyon izleyen çocukların da yine model alma yoluyla zaman geçirme ve eğlenme aracı olarak televizyonu tercih etmeleri söz konusudur.

TELEVİZYON İZLEMENİN ZARARLARI

Küçük yaşlardan itibaren televizyon izleme saatleri sınırlandırılmayan çocuklar okul yaşlarında televizyon bağımlısı olmaya aday olmaktadırlar. Kontrolsüz şekilde televizyon izlettirilen çocukların yorum yapma, muhakeme etme yeteneklerinin olumsuz etkilendiği bilinmektedir. Çünkü televizyon izlemek tek yönlü, pasif bir etkinliktir. Oysa en etkin öğrenme yolu deneyerek yaşayarak öğrenmedir. Fazla televizyon karşısında kalan çocuk direkt bilgi almaya alışır ve etkileşim içine giremez. Bu nedenle televizyonun olumlu etkileri ancak sınırlı ve seçilmiş programların izlenmesiyle sağlanabilir.

Çocuğun bebekliğinden itibaren televizyonun aynı ortamda açık olmasında bir sakınca yoktur. Hatta bol işitsel uyaran içermesi bakımından yararları da olabilmektedir. Ancak bu, çocuğun televizyon karşısına oturtulup başka uyaran verilmemesi anlamına gelmemelidir. Aslında çocuklar 2 yaşlarından itibaren televizyon karşısına oturup kısa çizgi filmler izleyebilirler. Ya da eğitimsel içerikli çocuk programlarını izlemeleri uygundur. Ama bebeklikten itibaren izlenen müzik kanallarının çocukların dil ve iletişim becerileri üzerinde olumsuz etkileri olduğu bilinmektedir.

Çocuklar okul öncesi dönemde çizgi filmler, çocuk filmleri ve eğitimsel programları izleyebilecek dikkat ve sabır süresine sahiptirler. Yani bir saat civarı televizyon başında oturabilirler. Bu süreyi aşmamak uygun olur. Çünkü bu dönemdeki çocuklar çok alıcıdırlar ve zihinsel gelişimleri için gerekli olan başka bir çok faaliyetle ilgilidirler. Öğrenmenin en yoğun olduğu bu dönemde tek yönlü bir etkinlik olan televizyon ile doldurmamak gerekmektedir. Ayrıca bu yaşlarda çocuklar yaşam rutinleri konusunda alışkanlıklar edinirler. Sürekli televizyon izleyen çocuklar bunu alışkanlığa dönüştürmekte ve bir çok gelişim alanında yetersiz uyaranlar nedeniyle geri kalabilmektedirler.

Özellikle okul çağına gelindiğinde televizyon alışkanlığı nedeniyle okul ve derse uyum ve uygun çalışma alışkanlıkları geliştirme konusunda ciddi sorunlar yaşanabilmektedir. Bazen çocuklar için hazırlanan programlar ve çizgi filmler de şiddet ve uygun olmayan görüntüler içerebilmektedir. Buradaki denetim yine ailelere düşmektedir. Televizyon için ayrılan süre çocuğun gün içindeki boş zamanına oranlanmalıdır. Örneğin okul ve günlük ihtiyaçlarının karşılanması haricinde çocuğunuzun kalan boş vaktinin dörtte birinden fazlasının televizyon ile harcanması uygun olmayacaktır. Çünkü çocuğun oyuna, paylaşıma, hobilerini geliştirecek zaman geçirmeye de ihtiyacı vardır. Eğer çocuğun baş zamanlarında onunla sohbet etmeye, oyun oynamaya veya başka hobilerine vakit ayırabiliyorsanız çocuğunuz genellikle TV izlemek yeri ne sizinle vakit geçirmeyi tercih edecektir.

Televizyonun en önemli olumsuz etkisi çocuğun tek yönlü bir iletişim içinde olması ve karşılıklı etkileşime fırsat vermemesidir. Özellikle dil gelişiminin ve sosyal gelişimin temellerinin atıldığı en önemli dönem olan ilk 3 yılda televizyon karşısında fazla vakit geçiren çocukların konuşmada gecikmelerinin olma olasılığı artmakta ve dış dünya ile iletişimde sorunlar yaşayabilmektedirler. Okul çağı çocuklarında ise yeterli ve uygun çalışma alışkanlığı geliştirememe ve aktif öğrenme yerine kalıp öğrenmeye eğilim, düşünce esnekliğinin azalması gibi bazı olumsuz etkilerden söz edilmektedir.

Renk, ses, ritm ve hareketin bir arada sunulduğu reklam ve müzik klibi gibi programlar çocukların çok ilgisini çekebilmektedirler. Reklamlarda kullanılan bazı bilinç altı uyaranların çocukların tutum ve tavırlarını etkilediği bilinmektedir. Yani bu tür programların çocukları çok fazla etkilediği bilinmektedir. Reklam ve klipleri kontrolsüzce izleyen çocukların verilen her tür mesajı kalıcı olarak alabilmekte, korku, kaygı, öfke gibi duyguları yoğun yaşayabilmekte, zaman zaman şiddet eğilimlerinin arttığı ve sosyal ilişkilerde zorlanabildikleri bilinmektedir.

TEMEL ALIŞKANLIKLARIN KAZANDIRILMASI

TEMEL ALIŞKANLIKLARIN KAZANDIRILMASI

Alışkanlıklar,zamana,yönlendirmeye,özelliklede tekrara bağlı olan kazanılmış davranışlardır. Alışkanlıklar bireyin yaşadığı doğal ve toplusal çevreye uyumunu sağlayan davranışlardır.

Bir alışkanlığın bir kez kazanıldıktan sonra düzeltilmesi çok güç bazen de olanaksızdır.

Kazanılmasına temel oluşturan davranışlar çocuğun doğumu ile başlar,okul öncesi ve ilkokul dönemlerinde pekişmeye devam eder. Anne çocuğumu zamanında doyurmuyor,altı ıslandığı veya bir yeri ağrıdığında onu rahatlatmak için hemen harekete geçmiyorsa tüm bu tutum ve davranışlar çocuğun diğer insanları ve dış dünyayı olumsuz biçimde algılamasına yol açabilir.

Alışkanlıklar,öncelikle çocuğun içinde bulunduğu dış çevre uyaranlarından aldığı etkileşimlere dayalı olarak kurulan davranış örnekleridir.

Okul öncesi dönemde çocuğa kazandırılacak temel alışkanlıklar özellikle uyku,yemek,tuvalet ve temizlik alışkanlıklarıdır.

Uyku

Pek çok anne çocuklarının belirli bir saatte yatmak istememelerinden şikayetçidir.Böyle bir durumu olan annelere yapılacak en uygun öneri her şeyden önce kendilerinin zaman fikrine sahip olmalarını gerekliliğidir.

Tüm alışkanlıkların kazanılmasında esas olan ve bireyin yaşamındaki disiplin kaynağını oluşturulan tutarlılık,iyi uyku alışkanlığının kazanılmasında da en önemli rolü oynar.

Uyku zamanı,genelde tüm çocuklar,özellikle de sinirli,aşırı hassas ve duygusal çocuklar için oldukça güç bir zamandır.

Çocuk uyursa annesinin kendisini terk edeceğini veya okulda unutulacağını düşünerek uyumamak için direnç gösterir,

Çocukla ilişkileri bozacak ceza ve tartışmalara gitmek yerine ona güven verici bir biçimde yaklaşılması,olumlu davranış örneklerinin yerleştirilmesinde yararlı olabilecek bazı temel noktalardır.

Yemek yeme

Beslenme, çocuğun ilk temel gereksinimlerinden biridir. Annenin çocuk ağladığında ona cevap vermekte gecikmesi, tam bir işe başladığı sırada işinden alıkonulduğu için kızması ve bunu belli eden bir ses tonu ve davranış sergilemesi veya düzenli bir programla değil, canının istediği zaman yada çocuk her ağladığında onu beslemesi, daha sonraki dönemlerde olumlu yeme alışkanlığının oluşmasında sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir.

Beslenme konusunda önemli olan çocuğun her yiyeceği yemeğe zorlanmasından çok ihtiyacı olan her tür besini yemesini sağlamasıdır.annenin aynı besin değerine sahip olan yiyecekler arasından çocuğun sevdiklerini seçmesi ile çatışmalara neden olmadan kolayca çözümlenir.

Annelerin akılda tutması gereken en önemli nokta çocukların ihtiyaçları kadar yiye bilecekleri gerçeğidir.

Uzmanlara göre çocukta kötü yeme alışkanlıklarının oluşumunu önlemek için bazı temel noktalara dikkat edilmesi uygun olur bu temel noktalar;

çocuk kaşığı tutup ağzına götürdüğü andan itibaren kendi kendine yemesi için teşvik edilmelidir.

Yemek zamanı oyun haline getirilmemelidir.

Çocuğa verilecek tüm yedek besinlerin gerçek yemek saatlerinden uzak zamanlarda verilmesine özellikle dikkat edilmelidir.

Lee, çocuğun bu konudaki ihtiyaçlarını şöyle sıralamaktadır.

  • çocukların abartılmadan verilen besleyici yiyeceklere ihtiyacı vardır.

  • yemek zamanının mutlu ve düzenli olması gerekir.

  • Çocuklar yemekte hizmet etmekten ve birbirine servis yapmaktan hoşlanırlar bu nedenle bunun gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır.

  • Yemek sırasında çocuklar rahat ve sakin olmalıdır.

  • Çocukların yetişkinin kendileri ile birlikte olmasına ihtiyaçları vardır.

Tuvalet ve temizlik

Normal bir çocuk ikinci yaşa doğru idrarını kontrol etmeyi başarmaya başlar. Büyük tuvaletin kontrolü ise dört yaşlarında gerçekleştirilebilir.

Annesi tarafından çok erken yaşta aşırı bir titizlikle ve çok kerede çeşitli cezalarla temiz kalmaya zorlanan çocuklar, bunu güç de olsa başarsalar bile duygusal olarak daha sonraki dönemlerde taşınabilecek birtakım yaralar alabilirler.

Çocuğun başlangıçta olumlu bir biçimde kazandığı alışanlıklarında birden bire değişmelerin ortaya çıktığı gözlenebilir.örneğin; 5 yaşındaki küçük bir kız, aileye yeni bir kardeşin gelmesinden sonra altını ıslatmaya başlayabilir.

Sağlıklı bir aile ortamında, zorlanmadan temel ihtiyaçların karşılanması için gerekli olan uygun davranışları kazanabilmeyi başaran çocukların, gençlik döneminin sorunlarını da daha kolay çözümleyebildikleri gözlenmiştir.

OKUL ÖNCESİNDEN İLKÖĞRETİME GEÇİŞ

OKUL ÖNCESİNDEN İLKÖĞRETİME GEÇİŞ

1.ÇOCUĞUN YAŞANTISINDA İLKÖĞRETİMİN YERİ VE ÖNEMİ

Düzenli bir eğitim ve öğretimin gerçekleşmesinde yüzyıllardır ailelerin yardımcısı olan okul bir kurum olarak ortaya çıktığından bu yana anne ve babalar buraya birtakım bilgi ve becerileri kazanması için gönderdikleri çocuklarının başarısı ile yakından ilgilenmişlerdir.Bilginin geçmiş yıllara göre hızla arttığı fakat bilgiye ulaşmanın daha kolay olduğu günümüz toplumlarında okul öğretisi önemini hala korumaktadır.Bu gün artık sayısız denilebilecek kadar çok bilgi kaynağından gelen bilgilerin tasnifi,değerlendirilmesi,bunların arasından birey ve toplum için en geçerli olanların ayıklanması işlemi de okullarda yapılmak durumundadır.

Çağdaş toplumlarda eğitimciler,öğretmenler ve anne,babalar sürekli olarak çocukların daha başarılı olmaları için çareler aramaktadırlar.

Çocuk doğar doğmaz kendisini bir aile ve ev ortamı içinde bulur.Başlangıçta dünyasındaki en önemli kişi annesidir,daha sonra giderek baba ve diğer aile bireyleri de önem kazanmaya başlarlar.3-4 yaşlarından sonra artık arkadaşlara da ilgi artar ve onlarla çeşitli oyun faaliyetlerine katılırlar.6-7 yaşlarına gelen çocuk yaşamının büyük bir bölümünü geçireceği başka bir ortama girmek ve buna uyum sağlamak görevi ile karşı karşıyadır

Okul öncesi eğitim döneminden ilköğretime geçişte hiç zorlanmazken bir kısmı ilk gün sınıfa girmekte,annelerinden ayrılmakta,arkadaş ve öğretmenlerine alışmakta zorluk çekerler.

2.HAZIRLIKLI OLMAK NE DEMEKTİR?

Ünlü İngiliz eğitimciye göre hazırlıklı olmak her türlü öğrenme için hazırlık,çocuğun her hangi bir duygusal zorluğa uğramadan kolayca ve yeterli şekilde öğrenebileceği dönemdir.Bu o zamana kadar bazı bilgi ve becerilerin kazanılmasında güçlük çeken çocuğun bunu artık kolayca yapabilmesidir.

Başaranın hazırbulunuşluk diye ifade ettiği hazırlıklı olma kavramı olgunlaşmadan daha geniş bir kavramdır.Bireyin bir işi yapabilmesi için yanında bu iş için gerekli olan ön bilgi,beceri ve tutumu da kazanmış olması gerekir.Hazırbulunuşluk,böylece hem olgunlaşma kavramını hem de iş için gerekli ön yeterliliği kapsamaktadır.

OKUMA YAZMA HAZIRLIĞINDA ROL OYNAYAN TEMEL FAKTÖRLER

  1. FİZYOLOJİK FAKTÖRLER

  2. ZEKA FAKTÖRÜ

  3. ÇEVRESEL FAKTÖRLER

  4. DUYGUSAL FAKTÖRLER

1.Fizyolojik Faktörler:Bugün ülkemizde de dünyanın bir çok ülkesinde olduğu gibi kronolojik yaş ilköğretime başlamak için başlıca ölçüdür.6 yaşını bitiren çocuklar ilköğretime kabul edilmektedir.Ama bu ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir.

Aslında okula hazır olmanın saptanmasında bilmemiz gereken şey çocuğun gelişim seviyesidir.

Çocukta gelişen fiziksel bir olgunsuzluk davranış olgunsuzluğunu da beraberinde getirdiği gibi aynı şekilde fiziksel olgunluk davranış olgunluğu ile birlikte görülebilir.

Görme,duyma, konuşma bozuklukları da okumayı etkiler.

Önemli olan çocuğun yaşına uygun bir beden gelişimine sahip olup olmadığı,görme ve işitmesinde beyin fonksiyonlarında herhangibir bozukluğun bulunup bulunmadığının tespit edilmesidir.

2.Zeka Faktörü:Çocuğun okuma öğrenmesinde yardımcı olabilecek becerilerin önceden kazanılması önem taşımaktadır.

Genellikle normal bir sınıfta okuma öğrenmek için gerekli olan zeka yaşı kullanılan öğrenme yöntemi ve malzemelere göre değişiklik gösterir.

Hangi zeka türünün bireyde daha gelişmiş olduğunun bilinmesi ve buna uygun yöntemlerin kullanılması da önemlidir.

3.Çevresel Faktörler:Toplumsal çevre koşullarının da çocuğun gelişiminde önemli rolü olduğunu vurgulayan ve özellikle yaşamın ilk yıllarında içinde yaşadığı aile ve yakın çevrenin sağladığı olanakların çocuğun duygusal,toplumsal ve zihinsel gelişimindeki rolüne değinen görüşler giderek ön plana çıkmıştır.

Yeterli bilişsel gelişme çocuğun gerçekleştirebileceği uygun yaşantıların fazlalığına bağlıdır.

Yeterli bilişsel gelişme çocuğun gerçekleştirebileceği uygun yaşantıların fazlalığına bağlıdır.

Eğer çocuğun bakacağı çok az şey varsa veya oynayabileceği hiç oyuncağı yoksa,pek büyük bir olasılıkla çevresini anlatmakta ve kelime hazinesini genişletmekte çok sınırlı bir gelişme gösterecektir.

4.Duygusal Faktörler:Duygusal faktörlerin insanın tüm yaşam evrelerinde önemli yeri olduğu kuşkusuzdur.gerçekten de olaylar karşısında bir yandan aklımızı ve mantığımızla hareket etmeye çalışırken çok kere de duygularımız bize yön verir.

Çocuk ilk toplumsal ilişkilerini de çevresi ile duygusal etkileşimine bağlı olarak kurar.Anneden ve öteki insanlardan aldığı etkilere olumlu veya olumsuz duygusal davranış modelleri ve bunlara uygun kişilik yapısı geliştirir.

Çocuk güven duygusundan yoksun endişeli ve korku içinde olunca öğretmenin onun güvenini kazanması ilgisini sınıftaki uğraşlara çekmesi son derece güç olur.

ÇOCUKLAR İLKÖĞRETİMDEKİ ÖĞRENMELER İÇİN NASIL DAHA İYİ HAZIRLANABİLİRLER?

Bugün okula ve okumaya hazırlanmanın gerekliliği ve önemi konusu araştırmacıların ilgi alanı arasında giderek daha fazla yer almaktadır.

İngiliz eğitimci Tansley�e göre bir hazırlık programında hareket,algı,dil ve düşüncenin gelişiminin amaçlanmasının gerekliliğini ve bu alanlar ve bunlar arasındaki ilişkilerin her öğrenme düzeyinde önemli olduğunu vurgular.Bir hazırlık programının kesinlikle yardımcı olması ona yön ve amaç vermesidir.

Oyun çocuğun özellikle okul öncesinde dış dünyayı tanımak ve öğrenmek için kullandığı en etkili araçtır.

Hazırlık programı uygulayan bir kurumda en iyi yapılacak şey;serbest oyunun yanı sıra özellikle okuma hazırlığının kazanılmasında yardımcı olabilecek resme bakarak anlatma,eşleri veya zıtları bulma sayıları,renkleri,geometrik şekilleri tanıtma,en kısa yolu bulma türünden oyunlar ve kitaplara bakma şekilleri boyama vb. uğraşlara da günlük program içerisinde yer verilmesidir.

Bu konuda devlete,aileye,okul-aile işbirliğine büyük görevler düşüyor.

1.DEVLET:Okul öncesi kurumları yaygınlaştırmalıdır.özellikle ülkenin gelişim düzeyi düşük bölgelerden başlamalıdır.Formasyonu bulunmayan öğretmenlerin atanmaması gerekir.Okul öncesi eğitimin ilkokullaştırılmaması tam tersine ilköğretimin özellikle birinci kademesinde okul öncesine ait prensipleriyle eğitim yapılmalıdır.okul öncesi kurumlarını denetleyen müfettişlerinde kurumun amacı ve ilkelerine uygun tutum içinde olmalıdır.

2.AİLE:Her şeyden önce çocukta gelişim özelliklerini tarafsız bir biçimde değerlendirmesi önem taşır.Çocuğu okula erken göndermemek zeka düzeyleri aileleri yanıltmamalıdır.Okula başlamak için çocukta belirli bir süre oturabilmek,dikkatini toplayabilmek,arkadaşları ve öğretmeni ile iyi ilişkiler kurabilmek,verilen görevi sonuna kadar yapabilmek gibi çok yönlü özelliklerin de bulunması gereklidir.

OKUL ÖNCESİ EĞİTİM

Çocuğu odak noktası alır.Çocuğun çok yönlü gelişimini ve bunu sağlayacak hedeflerin gerçekleştirilmesini öngörür.

Çocuğa rahatça ve korkmadan güvenle hareket edebileceği uygun bir ortam hazırlar.

Yapılandırılmış eğitimden çok çocuğun ihtiyaçlarını ve ilgilerini karşılamaya çalışır.

İLKÖĞRETİM

Düzenli bir programla eğitim- öğretim ile temel vatandaşlık bilgi ve becerilerini kazandırmaya çalışan aynı zamanda öğrenciyi üst öğretim aşamasına hazırlayan öğretmen merkezli bir programdır.

Öğretmenler daha kuralcı ve genellikle otoriter bir tutum izler.

Okul öncesinde somut sürece önem veren yaklaşama karşılık,ilköğretim programları içeriği gereği öğrencinin dikkatini daha uzun süre toplamasını gerektiren soyut veya sonuca yönelik beklentiler ağırlık kazanmaktadır.

KAYNAKLAR

  • Yaşamın Sihirli Yılları Prof. Dr. Ayla OKTAY

  • www. Eğitim.net

OKUL ÖNCESİNDEN İLKÖĞRETİME GEÇİŞ

OKUL ÖNCESİNDEN İLKÖĞRETİME GEÇİŞ

1.ÇOCUĞUN YAŞANTISINDA İLKÖĞRETİMİN YERİ VE ÖNEMİ

Düzenli bir eğitim ve öğretimin gerçekleşmesinde yüzyıllardır ailelerin yardımcısı olan okul bir kurum olarak ortaya çıktığından bu yana anne ve babalar buraya birtakım bilgi ve becerileri kazanması için gönderdikleri çocuklarının başarısı ile yakından ilgilenmişlerdir.Bilginin geçmiş yıllara göre hızla arttığı fakat bilgiye ulaşmanın daha kolay olduğu günümüz toplumlarında okul öğretisi önemini hala korumaktadır.Bu gün artık sayısız denilebilecek kadar çok bilgi kaynağından gelen bilgilerin tasnifi,değerlendirilmesi,bunların arasından birey ve toplum için en geçerli olanların ayıklanması işlemi de okullarda yapılmak durumundadır.

Çağdaş toplumlarda eğitimciler,öğretmenler ve anne,babalar sürekli olarak çocukların daha başarılı olmaları için çareler aramaktadırlar.

Çocuk doğar doğmaz kendisini bir aile ve ev ortamı içinde bulur.Başlangıçta dünyasındaki en önemli kişi annesidir,daha sonra giderek baba ve diğer aile bireyleri de önem kazanmaya başlarlar.3-4 yaşlarından sonra artık arkadaşlara da ilgi artar ve onlarla çeşitli oyun faaliyetlerine katılırlar.6-7 yaşlarına gelen çocuk yaşamının büyük bir bölümünü geçireceği başka bir ortama girmek ve buna uyum sağlamak görevi ile karşı karşıyadır

Okul öncesi eğitim döneminden ilköğretime geçişte hiç zorlanmazken bir kısmı ilk gün sınıfa girmekte,annelerinden ayrılmakta,arkadaş ve öğretmenlerine alışmakta zorluk çekerler.

2.HAZIRLIKLI OLMAK NE DEMEKTİR?

Ünlü İngiliz eğitimciye göre hazırlıklı olmak her türlü öğrenme için hazırlık,çocuğun her hangi bir duygusal zorluğa uğramadan kolayca ve yeterli şekilde öğrenebileceği dönemdir.Bu o zamana kadar bazı bilgi ve becerilerin kazanılmasında güçlük çeken çocuğun bunu artık kolayca yapabilmesidir.

Başaranın hazırbulunuşluk diye ifade ettiği hazırlıklı olma kavramı olgunlaşmadan daha geniş bir kavramdır.Bireyin bir işi yapabilmesi için yanında bu iş için gerekli olan ön bilgi,beceri ve tutumu da kazanmış olması gerekir.Hazırbulunuşluk,böylece hem olgunlaşma kavramını hem de iş için gerekli ön yeterliliği kapsamaktadır.

OKUMA YAZMA HAZIRLIĞINDA ROL OYNAYAN TEMEL FAKTÖRLER

  1. FİZYOLOJİK FAKTÖRLER

  2. ZEKA FAKTÖRÜ

  3. ÇEVRESEL FAKTÖRLER

  4. DUYGUSAL FAKTÖRLER

1.Fizyolojik Faktörler:Bugün ülkemizde de dünyanın bir çok ülkesinde olduğu gibi kronolojik yaş ilköğretime başlamak için başlıca ölçüdür.6 yaşını bitiren çocuklar ilköğretime kabul edilmektedir.Ama bu ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir.

Aslında okula hazır olmanın saptanmasında bilmemiz gereken şey çocuğun gelişim seviyesidir.

Çocukta gelişen fiziksel bir olgunsuzluk davranış olgunsuzluğunu da beraberinde getirdiği gibi aynı şekilde fiziksel olgunluk davranış olgunluğu ile birlikte görülebilir.

Görme,duyma, konuşma bozuklukları da okumayı etkiler.

Önemli olan çocuğun yaşına uygun bir beden gelişimine sahip olup olmadığı,görme ve işitmesinde beyin fonksiyonlarında herhangibir bozukluğun bulunup bulunmadığının tespit edilmesidir.

2.Zeka Faktörü:Çocuğun okuma öğrenmesinde yardımcı olabilecek becerilerin önceden kazanılması önem taşımaktadır.

Genellikle normal bir sınıfta okuma öğrenmek için gerekli olan zeka yaşı kullanılan öğrenme yöntemi ve malzemelere göre değişiklik gösterir.

Hangi zeka türünün bireyde daha gelişmiş olduğunun bilinmesi ve buna uygun yöntemlerin kullanılması da önemlidir.

Belirtilere dikkat edin, oyuna gelmeyin!

Belirtilere dikkat edin, oyuna gelmeyin!

Kimi çocuk kıskançlığını açıkça dile getirirken, kimisi bunu farklı hareketlerle açığa vurur. Bu üstü örtülü hareketlerin bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

Çocuk, bebeğin bakıma muhtaç halinin ilgi çekiciliğini görerek bebeklik hareketlerine dönebilir. Örneğin, tuvalet alışkanlığı kazanmış olmasına rağmen yatağını ıslatması, parmak emme, sütü biberonla içmek istemesi gibi...

Kimisi aşırı sevgi gösterir. Öyle ki annesini, bebeği dikkatli tutması konusunda uyarmaya kadar götürür bu sevgi gösterisi. Aslında çocuk anneyi tamamen uzaklaştırmaktan korktuğu için bu şekilde davranır. Aslında dikkat edilirse hareketlerindeki gizli kıskançlık fark edilebilir. Örneğin severken yanağını ağlatacak kadar sıkmak, yanlışlıkla(!) kucağından düşürmek, gelen hediyelerle bebeğin de oynaması için beşiğini oyuncakla doldurmak gibi...

Paniğe gerek yok

Bu fıtrî bir duygu olduğundan çocuğa baskı yapılmadan, kınanmadan hislerini yansıtmasına izin verilmelidir. Kardeşini sevmek zorunda olduğu söylendikçe ters etki yapacaktır. Bu yüzden bırakın sevmesin, bunu da dışarıya yansıtsın. Size düşen bunu anlayışla karşılamak, ama asla bebeğe zarar veremeyeceğini kesin bir dille belirtmek ve ikisini de çok sevdiğinizin altını çizmektir.

Onu çileden çıkarmamak için...

Aileler aslında çoğu durumda farkına varmadan da olsa kıskançlığı körüklerler. Bunun önüne geçebilmek için;

Çocuğun yanında bebeği gösterişli sevmekten kaçının.

Anne, bebekle ilgilenirken baba da çocukla vakit geçirebilir. Ayrıca, anne bebeği uyuttuktan sonra çocuğuna biraz zaman ayırabilir.

Ama işim var diyorsanız; onu da işinizin bir parçası haline getirin. Toz alacaksanız bir bez de onun eline verin. Evi süpürecekseniz o da zaten düzgün olan örtüleri düzeltsin. İşinizi bitirince ona sevgi dolu bir teşekkür edin ve çok güzel olduğunu söyleyerek tebrik edin.

Bebeği görüp kıskanır diye 3-4 yaş çocuğunu kreşe göndermeye kalkmayın. Bunu evden atılmak olarak yorumlayacaktır.

Bebek biraz büyüyünceye kadar anneannenin yanına göndermeyin. Bu hem kıskançlığı körükler, hem de çocukta dışlanmışlık hissine neden olur. Ayrıca bu yaş çocuğunun anne-babadan uzun süre ayrı kalması telafisi zor psikolojik sorunlara neden olabilir.

Aynı odayı paylaşacaklarsa önceden haberdar edin.

Unutmayın! Atalarımız �Kardeş kardeşin ne olduğunu, ne öldüğünü ister� diye boş yere demediler. Hepimizin hayatında olduğu gibi, bu kıskançlık krizleri anlatılıp gülünecek anılara dönüşecektir. Zamanla kıskançlık azalacak, yerini sevgi alacaktır.

Kardeşler arası ilişkilerin düzenlenmesi ve çatışmaların kontrol altına alınması, çocuk eğitiminde aileleri son derece zorlayan bir konudur. Bu önemli konu üzerinde hassasiyetle durulmaz ve çözüme kavuşturulmazsa, çocuklarda ruhî sıkıntılar doğabildiği gibi, ömür boyu yaşanacak izler de kalabilir.

Kardeşler arası ilişkiler dendiğinde, doğal olarak akla ilk gelen konu kardeş kıskançlığıdır. Kıskançlık duygusu, kişinin büyümesiyle ters orantılı olarak küçülüp yok olmaz. Aksine haset ve çekememezlik olarak, yani biraz daha genişleyerek ve toplumsal hayatı etkileyerek varlığını sürdürür. Çevremizde gördüğümüz yaşını-başını almış, ancak hâlâ yakınlarıyla küs ve kırgın olan insanlar genellikle bu tip insanlardır. Bu insanlardaki kıskançlığın önüne erken yaşlarda geçilmediği için, büyüyüp şekil değiştirerek topluma zararlı bir hale gelmiştir.

Hiç Kimse Melek Değil

Hiç şüphesiz insan fıtratında iyi ve kötü vasıfların özleri birlikte yer alır. Yani kıskançlık da insan tabiatında var olan doğal bir duygudur. Çocuk terbiyesinin temel işlevi ise, bu olumsuz unsurun gelişerek çocuğa ve çevreye zarar vermesini önlemektir. Bunun yolu da, çocuğa öz disiplin kazandırıp bu eğilimlerini zararsız alanlara yönlendirmektir.

Kıskançlık duygularını kontrol altına alamamış kişilerin, toplumsal hayatta çevreleri için büyük bir problem oluşturduğunu görebiliriz. Sevgi ve paylaşımda bencil, doyumsuz olan kıskanç insanlar çevrelerine de rahatsızlık verirler. Oysa bu duygular, çocukluğun erken yıllarında iyi yönlendirilmiş ve kıskançlıkları körüklenmemiş olsaydı, bugün mutlu olan ve mutlu edebilen sağlıklı bireyler olabilirlerdi.

Birden fazla çocuğun bulunduğu aile ortamında kardeşler arasında nerede başlayıp nerede bittiği, suçlunun kim, haklının kim olduğu pek anlaşılamayan, bir çok tartışma ve çatışma cereyan eder. Bu çatışmalarda barışı sağlama görevi daha çok annelere düşer. Ancak tarafları memnun etmek hemen hemen imkansızdır. Sonuçta anneler de üçüncü bir taraf olarak kendilerini çatışmanın içinde buluverirler. Üstelik taraf tutmak veya haksızlık yapmak gibi ithamlarla da karşılaşır anne. Anne-babalar, hakkaniyet çerçevesinde muamele etmeye özen gösterseler bile, çocukta kıskanma ve kıskandırma eğilimi var ise, mutlaka sorun çıkaracak bir bahane bulunabiliyor.

Mesela, iki çocuğunuz var ve gezerken ikisine de birer dondurma alıyorsunuz. Birisi efendice doğru-düzgün yiyor. Diğeri ise yiyormuş gibi görünerek bir el çabukluğu ile dondurmasını saklıyor. Kardeşinin dondurması bittiğinde kendi dondurmasını eline alıyor, onun karşısına geçerek ballandıra ballandıra yiyor. İşte böyle sık rastlanan olaylarda kardeşlerin farklı tutumlarda olduklarını görürüz.

KAYNAKLAR

1-www.semerkand.com.tr/sayı30/aile

2-Epsilon Yayınları (OKUL ÖNCESİ ÇOC

OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE KARDEŞ İLİŞKİLERİ

OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE KARDEŞ İLİŞKİLERİ

YENİ BEBEK GELİYOR!

Yeni bir çocuğun dünyaya gelecek olması, anne-baba için olduğu kadar diğer çocuklar için de önemli ve hayatlarında değişikliklere sebep olacak bir hadisedir.

Çocuklar karar faslında ne kadar karışmasalar bile (uygun olanı da budur. Bu sadece anne-babanın alması gereken bir karardır) anne-babalarını, odalarını velhasılıkelâm hayatlarını paylaşacakları yeni aile ferdine onların da hazırlanmaları gerekir.

Ona kardeşi olacağı ne zaman söylenmeli?

Çocuğunuz okul çağında ise hemen haberdar olmasında bir mahsur yoktur. Ama okul öncesi çağda ise aşağıdaki uygulamalara gidilebilir.

9 ay çocuk için uzun bir süredir. Ona hamileliğin ilk aylarından doğacak bebekten bahsederseniz hemen görmek isteyecektir. Bu yüzden ilk 3-4 ay geçtikten sonra söylenmelidir. Söylemeden hamileliğin sorunsuz olduğundan emin olunmalıdır. Yoksa olumsuz bir durumda çocuğun bu şoku atlatması daha zor olacaktır.

Eğer siz söylemeden komşu, akrabaların yardımıyla çocuk öğrenmişse ya da kendi fark etmişse artık gizlemenin hiçbir anlamı yoktur.

Ne zaman doğacağını sorduğunda aylardan bahsetmek yerine kar yağdığında ya da ağaçlar çiçek açtığında gibi ifadelerle anlatmayı deneyin. Çünkü okul öncesi çocuklarında henüz zaman kavramı gelişmemiştir.

Hamilelik sürecinde

Çocuğun yanında sürekli ne kadar yorgun olduğunuzdan bahsetmeyin. Yaramazlıkları karşısında durumunuzdan bahsederek çocukta suçluluk duygusu oluşturmayın.

Dinlenmeye ihtiyacınız olduğunda açıklama yaparak babasının yanına gönderin.

Kardeşine duyduğu merakını gidermek için ekografiye götürmeyin. Bu çocuk için ürkütücü bir deneyim olacaktır. Bırakın hayal etsin.

İlk kıskançlık tohumları

Evlerimizde ilk tohum, ikinci bir çocuğun dünyaya teşrif edeceğinin anlaşılmasıyla başlar. Başlangıçta ilginç görünen durum annenin son aylarında ağırlaşması ile isteksiz ve yorgun görünmesi ve çocuğu kucağına alamayışıyla kaygılandırıcı hale gelir. Çocuk bu durumdan tedirgin olur ve sevilmediği hissine kapılır. Bunu sınamak için bir dizi harekete girişir: Annenin çevresinde dolaşır, huysuzlaşır, ağlar, olmadık isteklerde bulunur, annenin sabrını ölçer. Anne sabırsızlandıkça onun kaygısı daha da artar.

Asıl gümbürtü eve kucakta bir yabancıyla gelinmesi ve herkesin �o küçük yaratığın� etrafında pervane olmasıyla kopar. Çocuk kız ise yeni doğan bebeğin de kız olması durumunda �Ben varken ona ne gerek vardı? Demek ki beni istemiyorlar� diye düşünürken, bebek erkekse onun farklı olduğundan dolayı daha çok sevildiğini düşünmeye başlar.

Sonu gelmeyen komşu, akraba tebrikleri, gelen onlarca hediyeye, eskiden herkes onunla ilgilenirken şimdi pabucunun dama atılması da eklenince bebeğe karşı bir kızgınlık ve kıskançlık hissi geliştirir.

Evet artık o sevilmediğine kanaat getirmiştir. Çünkü artık yerini yeni gelen bebek almıştır.


Okulöncesi Çocuğunun Tipik Korkuları

Okulöncesi Çocuğunun Tipik Korkuları

Felaketlerden korkma: Hayal gücü çok iyi çalışan okulöncesi çocuğu, pek çok olası olmayan korku yaşar. Örneğin, kaybolacağı, evin yanacağı, anne babasının öleceği ya da evi terkedeceği gibi konulardaki kaygı ve korku bazen çok yoğun yaşanabilir.

Yaralanmaktan korkma: Kendine ait bir bedeni ve kendiliği olduğunun farkına varan çocuk kendine olabilecekler hakkında kaygı duymaya başlar. Cinsel merak arttığı için cinsiyetler arasındaki farklılık keşfedilir ve bu konudaki kaygılar da artar. Kan ve acı, duydukları korkunun özünü oluşturur ve bu sebeple küçük yaralanmalardan bile çok korkarlar.

Kırık dökükten endişe duyma: Çocukların kendilerine ait yaralanma korkuları pek çok çocukta başka şeylere de yayılır. Herhangi bir şeyin kırılmasından çok rahatsız olurlar. Bazı çocuklar bu sebeple yap-boz oyunlarından hoşlanmazlar.

Yetişkinlerin kullandıkları bazı sözcüklerden korkma: Çocuklar yetişkinlerin kullandığı bazı mecaz ve soyut ifadeleri gerçek anlamında anlayamadıkları için korku duyarlar. Korkulu çocuk filmleri ve çocuk kurbanlar da dünyanın tehlikeli bir yer olduğu yolundaki düşüncelerini pekiştirir.

Farklı görünüşünüzden endişe duyma: Çocuk sizinle birlikte olduğunda kendini güvende hisseder. Sizin bedenen ve ruhen kendisi için hazır olduğunuzu bilme onu rahatlatır. Fakat özellikle anne babayı depresyonda veya incitilmiş görme onda yalnızlık hissi uyandırır. Aranızda bir engel olduğunu hissettikçe, size daha fazla asılır ve daha talepkar olur.

Yeni yerlerden korkma: Genellikle çocuklarla ilişkiler aynı mekanlarda aynı işleri yaparak yaşanır. Bu nedenle çocuk sizinle birlikte olsa bile mekan değiştiği için çocuk mutlu olmayabilir ve eve dönmek isteyebilir. Tatile çıkma ve taşınma bu tür endişelere örnektir. Tatile giderken çocuğun valize eşyalarını koymasını, yanına birkaç oyuncağını almasını sağlayabilirsiniz. Yeni bir eve taşındığınızda ise çocuk için bir köşe hazırlayın ve mümkün olduğu kadar kısa sürede bir düzen kurun.

Çocuk evin bilişsel haritasını oluşturuncaya kadar gece ışık yakabilir ve ilk gece çocukla birlikte yatabilirsiniz.Çocuğunuzun korkularıyla alay etmeyin ve alay edilmesine izin vermeyin. Siz alay ettikçe o korkusunu gizleyecek ya da maskeleyerek korkusuz görünmeye çalışacaktır. Kendinde olan bitenle baş etmeyi öğrendikçe korkuları azalacaktır. Ayrıca yaşantılarıyla, düştüğünde ölmediğini, anne babasının kaçmadığını, evi hırsızların basmadığını ve güvende olduğunu fark edecektir.

Çocuğunuzun ev dışındaki hangi yaşantıların ve deneyimlerin üstesinden gelebileceğini kestirin ve onu, hayal kırıklığı yaratmayacak ve strese sokmayacak yaşantılar için cesaretlendirin. Çocuğu yeni deneyimler için çocuğu bir yarışa sokmayın. Bazen 3-4 yaşında bir çocuk hala annesine asılırken, 2 yaşındaki başkalarıyla birlikte bir şeyler yapabilir.

KAYNAK

  • Gelişim ve öğrenme ders kitabı ( Nuray SENEMOĞLU)

  • Büyük Britanicca ansiklopedisi

Okulöncesinde Sosyalleşme ve Disiplin Sorunu

Okulöncesinde Sosyalleşme ve Disiplin Sorunu

Okulöncesindeki çocuğun bebeklik döneminden farklı olarak 2 ayrı sosyal dünyası vardır. Bunlardan biri akranlarla, diğeri de yetişkinlerle ilişki içinde olunan dünyalardır. Yetişkinlerle olan ilişkide güç ve sınırlamalar genellikle yetişkinden gelir. Yetişkin, çocuğun davranışlarına rehber olur, onu yönlendirir ve ona öğretir. Çocuk bu işbirliğini çoğunlukla arar fakat bazen de bu tür bir birlikteliğe direnir. Çocuğun arkadaşlarıyla ilişkisi karşılıklılık ve işbirliği içerirken yetişkinlerle daha fazla koruma ve sınırlama içerir. Bir çocuğun yetişkinle ilişkisi onu, akranlarla olan ilişkiye hazırlar ve her ikisi de çocuk için gereklidir. Çocuğun yetişkinle ilişkisi özellikle kültürel değerlerin ve sosyal kuralların aktarılmasında oldukça kritiktir (Başkasının eşyasına zarar verilmez, selamlamaya karşılık verilmelidir, başkaları giyinir veya soyunurken seyredilmez vb). Akranlarla etkileşimde ise paylaşma, yardım etme ve sempati gösterme gibi olumlu davranışlar daha az; saldırgan ve bencilce etkileşimler daha fazladır. Fakat akranlarla paylaşma ve diğer olumlu davranışlar 4-12 yaşları arasında hızla gelişir.

Okulöncesindeki yıllar çocukların hızla sosyalleştikleri yıllardır. Çocuklar çevrelerini araştırmak, yeni beceriler geliştirmek ve bağımsızlıklarını ortaya koymak üzere programlanmışlardır. Ana baba olarak bunu unutmamalı ve çocuğun patronu olmak yerine onunla işbirliği içinde olmaya çalışmalısınız. Çocuğun davranışlarını sınırlama ve ona kurallar koyma kolay olmayacaktır. Fakat herşeye rağmen çocuklar, özellikle kendi güvenliklerini sağlamayı öğrenmede isteklidirler. Bir başka deyişle aslında disipline muhtaçtırlar. Ancak disiplin, çocuğa emirler verme ve uymadığında cezalandırma değildir. Disiplin, sayısız farklı koşulda ve durumda tekrarlarla çocuğa nasıl davranacağını öğretme ve kendini kontrolü sizden ona geçirme işlemidir. Çocuğa ne yapacağını öğretirken emir vermek yerine onaylayabileceğiniz seçenekler sunun ve emirlerinizle onu çileden çıkarmak yerine karar alma becerisini geliştirin.

Çocuğa nasıl davranacağını öğretme işi tam bir sabır işidir. Bu konuda size yardımcı olabilecek bazı altın kurallar şöyle sıralanabilir:

Siz de onun davranmasını istediğiniz gibi davranın: Çocuk sizin ona gösterdiğinizden daha fazla anlayış, işbirliği ve ilgiyi size göstermeyecektir. Meşgul olduğunuzu söyleyerek bulmacasına yardım etmezseniz o da size masa hazırlarken yardım etmeyecektir.

İyi davranışı ödüllendirin, kötülerini değil: Markette şeker için ağlayan çocuğu susturmak amacıyla şeker almayın, fakat şeker için ağlamadığında ödüllendirin.

Genelde olumlu bir dil kullanın: Yap sözcüğü yapma sözcüğünden daha etkilidir. Çocuğunuza neyi yapmaması gerektiğini değil, neyi yapması gerektiğini söylemeye çalışın. Örneğin bisikletini koridorun ortasında bırakma yerine bisikletini şu duvarın kenarına bırak böylece takılıp düşmezsin deyin.

İletişiminizde açık ve anlaşılır olun: Çocuğu yönlendirici ifadeleriniz olumlu olsa bile açık değilse işe yaramaz. Örneğin, �terbiyeli davran� olumlu bir ifadedir. Ancak kastettiği şey, �sevmediğim şeyleri yapma� dır. Bazen siz kendiniz bile kararsız iken çocuk neyi sevip neyi sevmediğinizi nereden bilecektir.

Açıklama yapın: Yapmasını istediğiniz bir davranışın nedeni için çocuğa �çünkü ben öyle istiyorum� derseniz, çocuk bu açıklamadan hiç bir şey öğrenmeyecektir. Oysa �Makası yerine koymalısın. Eğer koymazsan sivri olduğu için batabilir.� Açıklaması o yaşlardaki çocuklara nasıl davranması gerektiğini anlatan bir açıklamadır.

�Hayır� demeden önce düşünün: Bir davranışa gerçekten engel olmak ya da bir hareketi yasaklamak istediğinizde bir kez daha düşünerek bu sözcüğü kullanın ve hayır dedikten sonra geri dönmeyin. Çünkü bu sözcük çocuk ile aranızda en fazla çatışma yaratan sözcüktür. Sadece çocuğun güvenliği ile ilgili konularda katı olmakta yarar vardır.

Beklentileriniz çocuğa uygun olsun ve ona güvenin: Çocuktan yapabileceğinden daha fazlasını beklemeyin ve yapabilecekleri için de ona güvenin. Örneğin kendi kendine bakabileceğinden eminseniz bir arkadaşının evine gitmesine izin verin. Değil ise göndermeyin. Gönderirken yapacağınız uyarılarla onun işini zorlaştırmayın.

Tutarlı olun: Aile içi yaşamı düzenleyici temel kurallar getirin ve bunlara tüm ev halkı olarak uyun. Kararlı olduğunuz davranışlar için de kesin kurallar koyabilirsiniz; ancak çocuk, koşullar değiştiğinde kuralı esnetmenizi bekleyebilir ve bunu, duruma özgü bir değişiklik olarak değerlendirebilir. Örneğin, sizlerle yatması yasaklanmışsa bu, örneğin babaannesi geldiğinde onunla da yatamayacağı anlamına gelmemelidir.

Hatalı olduğunuzda hatanızı kabul edin: Siz çocuğa model olduğunuz için hatanız olduğunda özür dilemeniz, ona da hatalı olduğunda özür dilemeyi öğretecektir. Çocuk, herkesin hata yapabileceğini anlarsa ne siz, ne kendisi ne de arkadaşları için yüksek standartlar geliştirmeyecek ve her hangi bir hatanızda hayal kırıklığı yaşamayacaktır.

Yukarıda önerilen davranışların asıl amacı, çocuğun davranışını kontrol etme ve davranışları için sorumluluk almasını sağlamaktır. Eğer çocuğunuz sizin koyduğunuz sınırlamalara uymamakta direnir, başkalarına zarar veren saldırgan davranışlar gösterirse tüm bu davranışlarının sonuçlarına da katlanmayı öğrenmelidir. Bunun için çocuk cezalandırılabilir ancak ceza, çocuğa gerçekten bir şey öğretmelidir. Cezalandırmayla ilgili olarak aşağıdakiler önerilmektedir:

Cezayı davranışın hemen üstüne verin. Eğer aradan zaman geçerse çocuk, hangi davranışının celandırıldığını hatırlamayacaktır.

Fiziksel ceza vermeyin. Dayağın kendisi bir saldırganlık gösterisidir ve üstelik dayak yiyen çocuklar niçin dövüldüklerini hatırlamamaktadırlar.

Dayak, çocuk ile olan işbirliğinizi elinizden almaktadır.

Çocuğu aptal ve çaresiz hissettiren cezalar vermeyin.

Sizin davranışını onaylamadığınızı belirten bir hareket veya ifade en iyi cezadır.

Ceza olarak bir şeyi yasaklıyorsanız, bunu bağırarak değil, yavaşça ve kibar bir dille söyleyin.

Çocuğa verilecek en iyi cezalardan biri, çocuğu çok kısa bir süre için aile içi etkileşimden ya da yaptığı etkinlikten men etmedir. Bu cezada çocuk, bağırıp çağırmadan uyarıcısız bir ortama (kendi odası veya evin belirli bir köşesi) gönderilir ve kaç yaşında ise o kadar dakika bekletilir. Çocuktan bu sırada, yaptıkları hakkında düşünmesi istenir.

Okulöncesi dönemdeki çocukların önemli bir özelliği de çok hareketli ve saldırgan olmalarıdır. Bununla birlikte çocuklardaki saldırganlığın bir ölçüde ana babanın çocuk yetiştirme tutumlarıyla da ilgili olduğu bulunmuştur. Örneğin; her zaman izin verici davranan, çocuğu serbest bırakan fakat her zaman da cezalandıran annelerin çocukları en saldırgan çocuklar olurlar. Genellikle izin verici davranıp çok az cezalandırıcı olan anneler ile genellikle izin verici olmayan ve cezalandırıcı olan annelerin çocuklarında orta düzeyde bir saldırganlık, daha az izin verici ve daha az cezalandırıcı olan annelerin çocuklarında ise en az düzeyde saldırgan davranış gözlenmektedir. Ana babanın çocuk üzerinde hem sağduyulu bir denetimi hem de özerkliği cesaretlendiren tavırları birlikte yer aldığında, bu koşullarda yetişen çocuklar meraklı, aktif, girişken, uyumlu ve diğerlerine göre daha az olumsuz davranış gösteren çocuklardır. Eğer özerkliğin desteklenmediği bir ortamda çocukların davranışı üzerinde yüksek bir kontrol var ise bunun da çocukta merakın, girişkenliğin, orijinalliğin ve hayalin olmamasıyla ilişkili olduğu bulunmuştur.

Anne babaların çocuğa, onu olduğu gibi kabul ederek, anlayarak, sevgi göstererek ve destekleyerek yaklaştıkları, daha fazla açıklamada bulundukları koşullarda da çocuklar, kuralları ve düzenlemeleri daha kolay içselleştirmekte ve kendilerini kontrol etmeyi daha kolay başarmaktadırlar. Ayrıca böyle bir tutum ebeveyn ile çocuğu yaklaştırmakta, etkileşimi artırmakta ve böylece çocuktaki kaygı azalmaktadır. Ebeveyn-çocuk ilişkisi daha az korkulu ve daha az güç yönelimli bir ilişki haline gelmektedir. Bu koşullarda çocukların özsaygıları yüksektir ve olumlu davranışlar daha fazladır.